Ömer Lütfü Topal öldürüldü
1996.07.28
Ömer Lütfü Topal öldürüldü.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Topal'ın öldürülmesiyle ilgili olarak Kanal D'de yayınlanan Arena programın yaptığı açıklamalarda, cinayetin özel tim mensubu polislerce gerçekleştirildiğini, haklarında soruşturma açılan bu polislerin daha sonra Sedat Bucak'a koruma olarak verildiğini söyledi. Yılmaz, bu sözlerini, devletin birimlerinde mevcut bilgilere dayandırdı ve üç polisin ifadesinin video kaydıyla teyid edildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Yılmaz'ın iddialarıyla ilgili olarak Cüneyt Arcayürek'le yaptığı görüşmede, "Duyumdan ibaret. Ben karşı tarafta olsam Mesut Yılmaz'ın canına okurum. Savcı Mesut Bey'in duyumu üzerine araştırma yapabilir mi canım. Mesut Yılmaz binecek birini arıyor. Mesut Yılmaz'ın bana söylediği lafların hepsini verdim hükümete. Bana sadece laf söyledi, laf." dedi.
Demirel, Mesut Yılmaz'ın özel timcilerin sorgusu konusunda şahit olarak gösterdiği İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun kendisine "Ben bunun zaptını da, video kasetini de tutmadım" dediğini aktarıyor. Demirel, Yılmaz'ın iddia ettiği gibi İstanbul Emniyet Müdürü'nde rapor bulunmadığını da söylüyor.
Cüneyt Arcayürek'in Süleyman Demirel ile telefon diyaloğu
"CA: "Mesut Yılmaz, belge var dedi, bilgi var dedi. Ortaya bir şey attı. Şimdi işin içinden çıkamayınca, sizi de bu olayın içine çekmeye mi çalışıyor?"
SD: "O (Mesut Yılmaz) binecek bir at arıyor."
CA: "Estağfurullah! Ama, şimdi diyor ki; 'Ben Cumhurbaşkanına bir tanıktan söz ettim.’ Siz o tanığı çağırıp konuşmuşsunuz?"
SD: "Konuştum. Ve o tanık adamda da bir şey yok."
CA: (Şaşkınlıkla) "Öyle mi?"
SD: "Evet, hiçbir şey yok."
CA: "O tanığın elinde bir video kaset varmış. Videonun çözülmüşü devlette varmış. Eeee, peki o kaset nerede?"
SD: "Yok öyle bir şey."
CA: "Video da yok?"
SD: "Evet!"
CA: "Olsa olsa bu adamı ya MİT sorgulamıştır ya da emniyet."
SD: "Evet, adamı sorgulayan zapta geçirmemiş.
Sorgulayan ne teybe geçirmiş ne de zapta, videoya."
CA: "Yani bir tanık var. Ama teyp de tutanak da yok!"
SD: "Yok!"
CA: "Eee, peki ne var?”
SD: "Zaten bunlar olsa ben bunların hepsini hükümete vereceğim."
CA: "Bu kördüğümü bir yerinden tutup eleştirilere yanıt vermeniz lazım."
SD: "Kaç defa verdim."
CA: "Yok, şöyle. Daha açık söylemek lazım. Sisteme inançların ötesinde. Meclis'te bu konuları araştıran komisyonların zaafı varsa... ki öyle söylüyorlar, düzeltsinler."
SD: "Komisyonun ne gibi zaafı olur ki?.."
CA: "Devlet sırları ile ticari sırları bu komisyonlar görüşemezmiş."
SD: "Olur mu öyle şey? O zaman araştırmayı soruşturmaya çevirsin. Oralardan bir şey çıkması da şundan mümkün değil:
Elinde hiçbir şey yok. Bunun ki duyum."
CA: "Duyum?"
SD: "Ondan sonra duyum üzerine ben tahkikat yapacağım. Ben söyleyeceğim.
Ben karşı tarafta olsam, canına okurum (Mesut Yılmaz'ın).
Öyle şey olur mu?
Cumhurbaşkanı kral değil, imparator değil, padişah değil.
İşte Anayasa. Herkese söylüyorum. Anayasa'da herkesin yeri var diye.
Herkes bir yerinde duracak."
CA: "Ama Anayasa gereği bu istenilenleri yapmanız mümkün mü efendim?"
SD: "Başka nasıl yapacağım?
Devletin DGM savcısı, Ankara ve İstanbul savcıları var. Savcılar yapacak görevi. Ama savcı ne görevi yapacak? Susurluk savcısı görevini yapıyor."
CA: "Kazayı araştırıyor."
SD: "Gayet tabii. Onu arayacak. Savcı Mesut Bey'in 'duyumu' üzerine araştırma yapabilir mi canım?"
158
"Mesut Yılmaz binecek birini arıyor!"
CA: "Peki ama Mesut Bey böyle hiçbir şey olmadan nasıl yola çıkıyor?"
SD: "İşte bu duruma düşünce; demin söylediğim oydu, binecek beygir arıyor, dedim. 'Binecek birini arıyor!’ dedim. Olur mu öyle şey?"
CA: "Örtülü ödenek olayını içinden çıkılmaz hale getirdi. Bu gidişle Susurluk olayını da..."
SD: "Açıkça durum odur. Örtülü ödeneğin de arkasından gitmedi."
CA: "Geçen gün Uğur Dündar'ın programına çıktı, 'Örtülü ödenek için ne biliyorsam ben söyledim' dedi."
SD: "Çok kötü siyaset yapıyorlar. Böyle şey olmaz. Altında kalacaklar. Devleti göçürecekler."
CA: "Galiba bunlar bir günah keçisi arıyorlar."
SD: "Çankaya'nın hangi günahı?"
CA: "Efendim, benim anladığım üzerinden atmak istiyor."
SD: "Benim üstüme ne atacak? Orta yerde cinayet işleyen var, işleten de. Onlar dururken ben ne yapıvereceğim? Bulaşmaktır, çamur atmaktır, küstahlıktır."
CA: "Size belge geldi mi? Bir de bu laf var ortalıkta."
SD: "Ne belgesi gelsin bana? Bana belge gelse... Ben ne yapacağım belgeyi?
Mesut Yılmaz’ın bana söylediği lafların hepsini verdim hükümete. Bana sadece laf söyledi, laf.
Eğer yeni bir durum hasıl olursa, ben o yazdığım mektubu kamuoyuna açıklarım. Yılmaz çıktıktan sonra bir açıklama yaptım: 'Birtakım bilgiler aktardı. Ben tetkik, tahkik ve gereği yapılsın diye hükümete gönderdim.'
Benim görevim bundan ibaret.
Ben yarın ve yarından sonra bakarım basına; gerekiyorsa bir açıklama daha yaparım."
CA: "Bunca demeçten sonra, sonuçsuz demeçten sonra kurumlan dışlıyorlar."
SD: "Böyle olunca hadise boşta kalıyor. Onun yerini devlet alıyor.
CA: "Sonra rejim ele alınıyor. Rejimin tıkandığından söz ediliyor."
159
Yılmaz'ın Köşk'e gönderdiği tanık:
İstanbul Emniyet Müdürü!
SD: "Tıkanan ne? Sen, ortada bir olay var da, sen açık seçik bir şey koyuyor musun ortaya? Diyorsun ki, 'Devletin içinde cinayet işleyen adamlar var!' Hadi bakalım.
O şahit dediği (Mesut Yılmaz'ın) adam var ya..."
CA: "Kimdir efendim? Devletten biri mi?"
SD: "Tabii. Kimseye söylenmez ama; İstanbul Emniyet Müdürü. Kemal!”
CA: "Ona dayanarak..."
SD: "Hayır. O da diyor ki; 'Ben bunun zaptını da tutmadım, söylenenlerin ve söyleyenin video kasetini de.’"
CA: "Öyleyse Yılmaz uyduruyor."
SD: ”0 (Yılmaz) bana dedi ki: 'Rapor var. İstanbul Emniyet Müdüründe’. Hatta ben de Erbakan'a yazıyı öyle yazdım. Rapor mapor da yok.
Ben adamın söylediklerini naklettim.
Bir ülkede iki hükümet olmaz. Beni hükümet haline getirirseniz, o zaman Cumhurbaşkanlığı boş kalır.
Devleti hiç bilmiyorlar. Rejim cahili bir sürü adam.
Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk dahil hangi Cumhurbaşkanı hükümetleri atlayarak hükümetlerin yapması gerekenleri yapmış? Bu tür kriminal işleri yapmış?"
CA: "Siyasileri biraz terbiye etseniz?"
SD: "Onların terbiyesi kolay değil.
Ben bu beyanları şuna veriyorum:
İhtilal havası hazırlanıyor."
CA: "Var mı böyle bir şey?"
SD: "Yok kardeşim. Böyle böyle oluşuyor hadise.”
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın Arena programındaki açıklamaları
"ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Sayın Dündar, üç tane olay var. Bu üç olayı birbiriyle ilişkili olarak değerlendirmek lazım."
Uğur Dündar: "Değerlendirelim hemen, siz söyleyin."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Bir tanesi, 28 Temmuz 1996 tarihinde zannediyorum, Türkiye'deki en büyük kumarhane patronlarından birisinin bir cinayete kurban gitmesidir; Ömer Lütfü Topal."
Uğur Dündar: "Kumarhaneciler kralı ya da kumarhaneler kralı."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Bu olay 28 Temmuzda oluyor. 20 Eylül 1996'da İçişlerinin bir genelgesi var: Kumarhanelere Türk vatandaşlarının girişi yasaklanıyor. Bu açıklamada; diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'nin belli bir merkezinde kumarhanelerin toplanacağı ifade ediliyor; bizzat İçişleri Bakanı tarafından.
Arkasından 3 Kasım 1996'da bu trafik kazası meydana geliyor. Tekrar söylüyorum; bu üç olayı birbirleriyle ilişkili olarak değerlendirmek gerekiyor."
Uğur Dündar: "Peki o halde, önce Ömer Lütfü Topal cinayetinden başlayalım; faili meçhul kalan ya da şu anda faili meçhul gözüken bir cinayet bu.
Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinde Abdullah Çatlı'nın adı gündeme geldi. Abdullah Çatlı ile birlikte daha önce özel timlerde görev yapan bazı polislerin -ki, bunların şu anda Sedat Bucak'ın koruması olarak görevlendirildikleri biliniyor- bunların da bu cinayete karıştıkları iddiası ortaya atıldı. Bu iddia size yansıdı mı ve devletin elinde bu iddiaları doğrulayabilecek ve cinayeti çözmeye doğru götürebilecek deliller, bilgiler, belgeler var mı?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Abdullah Çatlı'nın bu olayla bağlantısı konusunda bilgim yok. Ama maalesef geri kalan kısmı doğru. Bununla ilgili devletin elinde sağlam bilgiler var."
Uğur Dündar: "Çok önemli bir açıklama ve Türkiye'yi gerçekten sarsacak bir açıklama. Yani Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinde şu anda Sedat Bucak'ın koruma ekibinde görevlendirilen özel tim mensupları mı tetikçi oldular?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet, benim bilgime göre böyle."
Uğur Dündar: "Ve devletin elinde de bu konuda yeterli bilgi ve belge olduğunu söylüyorsunuz."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet."
Uğur Dündar: "Peki, Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinin ardında yatan neden olarak; elindeki kumarhanelerin başka bir güç tarafından alınmak istendiği iddiası ortaya atıldı. 'Ömer Lütfü Topal bunlara meydan vermediği için öldürüldü' dendi. Daha sonra da oğluna baskıların yapıldığı ve bu kumarhaneleri yok pahasına ele geçirmek isteyen bir grubun varlığından söz edildi. Acaba kumarhanelerin kapatılmasının ardında, kumarhanelere Türk vatandaşlarının girişini bir süre engellemek, böylece kumar rantını düşürmek ve Ömer Lütfü Topal'ın kumarhanelerini yok pahasına oğlunun elinden almak senaryosu mu vardı?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Biraz önce olayların kronolojik dizisini ifade ettim. O diziye baktığınız zaman bu sonuç çıkıyor. Ayrıca biliyorsunuz bu trafik kazası öncesinde Kuşadası'nda yapılan bir araştırma gezisi var. Oradaki kumarhane yeri seçimiyle ilgili, mevcut kumarhanelerin alımıyla ilgili birtakım temaslar var. Bunlar benim takip ettiğim kadarıyla bu 10 günlük yayınlar sırasında da sık sık gündeme geldi.
Bütün bunları birleştirdiğiniz zaman maalesef söylediğiniz varsayım, söylediğiniz senaryo gerçek olarak karşımıza çıkıyor."
Uğur Dündar: "Bu konuda daha derin bilgilere sahip olduğunuzu tahmin ediyorum. Ancak, ben burada sorgulayıcı durumuna da girmek istemiyorum. Peki, bu dörtlü, bu zincirin hangi halkasındaydı efendim, Kuşadası seyahatini yapan bu dörtlü?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Sayın Dündar, olayı tümüyle çözebilecek bilgilere sahip değilim. Ama biraz önce sizin sorunuza cevap verirken, hakikaten Topal cinayetiyle kumarhanelerin yeniden böyle bir düzenlemeye tâbi tutulması ve bu son trafik kazası arasında bu tür ilişkiyi ortaya koyan somut birtakım bilgilere sahip olduğumu söyledim.
Yine çok eminim ki, bendeki bu bilgiler ancak olayın belli bir bölümünü aydınlatmaya yeterlidir. Ama olay bundan çok daha derindir. Bizim günlerden beri bu olayın üstüne mutlaka devlet çapında çok ciddi bir soruşturma, araştırma şeklinde gidilmesi gerektiği konusundaki tezlerimiz de zaten buradan kaynaklanıyor."
Uğur Dündar: "Evet, siz özellikle Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili olarak devletin elinde bu cinayeti çözebilecek ve derhal aydınlatabilecek çok güçlü deliller olduğunu, belgeler olduğunu söylüyorsunuz.
Peki, efendim bu hakikaten çok vahim bir durum. Siz bunları Sayın Cumhurbaşkanı'na anlattınız mı? Ne anlattığınızı bütün detaylarıyla öğrenmek istemiyorum, bu sizin ciddi devlet adamı anlayışınıza da ters düşebilir. Ama kamuoyunu rahatlatmak... Çünkü, kamuoyu sizden bu mesajları bekliyor günlerdir. Bazı şeyleri bildiğinizi ima ediyorsunuz, ama söylemiyorsunuz. Söylediniz mi Sayın Cumhurbaşkanı'na bu vahim tabloyu?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet, söyledim...”
Uğur Dündar: "Söylediniz?.."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet."
Uğur Dündar: "Peki Sayın Cumhurbaşkanı ne söz verdi?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Sayın Cumhurbaşkanı, 'Bu meseleyi kapatmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini, kendisinin de bu işin takipçisi olacağını, ama kendisinin ikinci bir hükümet gibi davranamayacağını, bu meseleyi Sayın Başbakan'a ileteceğini ve hükümetten bu işin sonuna kadar üstüne gitmesini isteyeceğini söyledi.
Şu anda dahi bu hadisenin üzerine gitmede hükümet ağır bir görev ihmali içindedir.
Şimdi herkes bana soruyor; belge, belge, 'işte belgeleri harekete geçirelim falan."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Ben Sayın Cumhurbaşkanına bir öneri götürdüm. Dedim ki, 'Bu Hükümetten bu gerçeğin ortaya çıkmasını beklemek kediye ciğeri emanet etmeye benzer. Eğer bu Hükümetten bunu beklerseniz, bu Hükümet bunu hiçbir zaman çıkaramaz.
Yapılması gereken şudur: Siz Devlet Başkanısınız, sizin olaya el koymanız lazım. Anayasa size bu yetkiyi vermiştir. Devlet Denetleme Kurulu diye bir kurul var. Devlet Denetleme Kurulu size bağlı. Siz, Devlet Denetleme Kurulunu görevlendireceksiniz, bu işin üstüne gidecek. Biz üstümüze düşeni yaptık, zaten Meclis'te Araştırma Komisyonunu kurduk. Ama Araştırma Komisyonunun yetkileri sınırlı. içtüzüğe göre; Araştırma Komisyonu, devlet sırlarıyla ilgili bilgi alamıyor, ticari sırlarla ilgili bilgi de alamıyor. Meclis Araştırma Komisyonu, ancak bunların dışında kalan konularda yetkili bir komisyon. Üstelik yaptırım gücü de fevkalade sınırlı olan bir komisyon.
Sizin Devlet Denetleme Kurulunu görevlendirmeniz lazım' dedim. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: 'Ben inceledim konuyu. Devlet Denetleme Kurulu, şimdiye kadar hiç benzer bir görev üstlenmemiş. Yani, güvenlik ile ilgili bir konuda hiç soruşturma yapmamış. Zaten yapısı, kadrosu itibariyle de buna elverişli değil. Üstelik biraz önce dediğim gibi, ben ikinci bir hükümet gibi davranamam, bu olayda esas sorumluluk hükümetindir. Ben olayı aynen Sayın Başbakan'a intikal ettireceğim, olayı tahkik etmesini isteyeceğim, ortaya çıkarmasını isteyeceğim ve takipçisi olacağım.'
Ben, Sayın Başbakan'ın bu olaya başlangıçtan beri yaklaşım tarzını, biraz önce size de izah ettiğim yaklaşım tarzını dile getirerek, bu konuda Sayın Başbakan'ın olayın üstüne gideceği konusunda iyimser olmadığını kendisine söyledim; ama, Sayın Cumhurbaşkanı böyle takdir etti.
Şimdi, o takdirle mutabık değilim bir kere, onu hemen söyleyeyim; ama, ben Sayın Cumhurbaşkanı'nın yerinde olsaydım, Devlet Başkanı olarak bu işin üstüne bütün yetkilerimle giderdim, yetkilerimi sonuna kadar kullanarak giderdim. Maalesef Sayın Cumhurbaşkanı olaya böyle yaklaşmadı."
Uğur Dündar: "Peki Sayın Yılmaz, bu çete sizin açıklamalarınızdan da paniğe kapılıp, yarın öbür gün belirleyemeyeceğimiz bir tarihte siyasi cinayetler işlerse, bunun sorumlusu kim olacak bu saatten sonra?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Bunun sorumlusu, şu veya bu nedenle bu olayı şimdiye kadar örtbas eden, bundan sonra da hasıraltı etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösteren siyasiler olacak.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu yaklaşımı karşısında öyle anlaşılıyor ki, bu meselenin açıklığa kavuşması için bu kamuoyu baskısının devam etmesi lazım. Hükümet, bu işi gündemden düşürmeye çalışıyor. Bu dahi Hükümetin bu meselede iyi niyetli olmadığını, samimi olmadığını, devlet ciddiyetiyle meselenin üstüne gitmediğini gösteren çok önemli bir vakıa. Sizse bu meseleyi gündemde tutmaya çalışıyorsunuz. Ben sizinle beraberim, partim beraber. Biz, Meclis'te gereken mücadeleyi yapıyoruz; ama bütün bunlar, eğer iktidar, Hükümet bu işi engellerse, bu işin üstüne sünger çekmek isterse, korkarım ki varması gereken noktaya varamaz. Her şeyi kapatmak mümkün olmayabilir; ama Sayın Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi, nereye kadar varıyorsa, oraya gitmenizi engelleyebilir, Hükümetin tavrı engelleyebilir.
Sayın Başbakan'a buradan bir çağrım var. Eğer bu meselenin üstüne hakikaten sorumlu bir hükümet başkanı gibi gitmeyi düşünüyorsa, gitme ihtiyacını duyuyorsa, gitme sorumluluğunu hissediyorsa, o zaman ona bir önerim var, bu mevzuata da uygun. Meclis'te bir Araştırma Komisyonu kuruldu. Şimdi partiler olarak oraya temsilci veriyoruz. Bunun yanında buna paralel görev yapmak üzere Sayın Başbakan, Yüksek Denetleme Kurulunu veya Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirmelidir."
Ömer Lütfü Topal öldürüldü.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Topal'ın öldürülmesiyle ilgili olarak Kanal D'de yayınlanan Arena programın yaptığı açıklamalarda, cinayetin özel tim mensubu polislerce gerçekleştirildiğini, haklarında soruşturma açılan bu polislerin daha sonra Sedat Bucak'a koruma olarak verildiğini söyledi. Yılmaz, bu sözlerini, devletin birimlerinde mevcut bilgilere dayandırdı ve üç polisin ifadesinin video kaydıyla teyid edildiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Yılmaz'ın iddialarıyla ilgili olarak Cüneyt Arcayürek'le yaptığı görüşmede, "Duyumdan ibaret. Ben karşı tarafta olsam Mesut Yılmaz'ın canına okurum. Savcı Mesut Bey'in duyumu üzerine araştırma yapabilir mi canım. Mesut Yılmaz binecek birini arıyor. Mesut Yılmaz'ın bana söylediği lafların hepsini verdim hükümete. Bana sadece laf söyledi, laf." dedi.
Demirel, Mesut Yılmaz'ın özel timcilerin sorgusu konusunda şahit olarak gösterdiği İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun kendisine "Ben bunun zaptını da, video kasetini de tutmadım" dediğini aktarıyor. Demirel, Yılmaz'ın iddia ettiği gibi İstanbul Emniyet Müdürü'nde rapor bulunmadığını da söylüyor.
Cüneyt Arcayürek'in Süleyman Demirel ile telefon diyaloğu
"CA: "Mesut Yılmaz, belge var dedi, bilgi var dedi. Ortaya bir şey attı. Şimdi işin içinden çıkamayınca, sizi de bu olayın içine çekmeye mi çalışıyor?"
SD: "O (Mesut Yılmaz) binecek bir at arıyor."
CA: "Estağfurullah! Ama, şimdi diyor ki; 'Ben Cumhurbaşkanına bir tanıktan söz ettim.’ Siz o tanığı çağırıp konuşmuşsunuz?"
SD: "Konuştum. Ve o tanık adamda da bir şey yok."
CA: (Şaşkınlıkla) "Öyle mi?"
SD: "Evet, hiçbir şey yok."
CA: "O tanığın elinde bir video kaset varmış. Videonun çözülmüşü devlette varmış. Eeee, peki o kaset nerede?"
SD: "Yok öyle bir şey."
CA: "Video da yok?"
SD: "Evet!"
CA: "Olsa olsa bu adamı ya MİT sorgulamıştır ya da emniyet."
SD: "Evet, adamı sorgulayan zapta geçirmemiş.
Sorgulayan ne teybe geçirmiş ne de zapta, videoya."
CA: "Yani bir tanık var. Ama teyp de tutanak da yok!"
SD: "Yok!"
CA: "Eee, peki ne var?”
SD: "Zaten bunlar olsa ben bunların hepsini hükümete vereceğim."
CA: "Bu kördüğümü bir yerinden tutup eleştirilere yanıt vermeniz lazım."
SD: "Kaç defa verdim."
CA: "Yok, şöyle. Daha açık söylemek lazım. Sisteme inançların ötesinde. Meclis'te bu konuları araştıran komisyonların zaafı varsa... ki öyle söylüyorlar, düzeltsinler."
SD: "Komisyonun ne gibi zaafı olur ki?.."
CA: "Devlet sırları ile ticari sırları bu komisyonlar görüşemezmiş."
SD: "Olur mu öyle şey? O zaman araştırmayı soruşturmaya çevirsin. Oralardan bir şey çıkması da şundan mümkün değil:
Elinde hiçbir şey yok. Bunun ki duyum."
CA: "Duyum?"
SD: "Ondan sonra duyum üzerine ben tahkikat yapacağım. Ben söyleyeceğim.
Ben karşı tarafta olsam, canına okurum (Mesut Yılmaz'ın).
Öyle şey olur mu?
Cumhurbaşkanı kral değil, imparator değil, padişah değil.
İşte Anayasa. Herkese söylüyorum. Anayasa'da herkesin yeri var diye.
Herkes bir yerinde duracak."
CA: "Ama Anayasa gereği bu istenilenleri yapmanız mümkün mü efendim?"
SD: "Başka nasıl yapacağım?
Devletin DGM savcısı, Ankara ve İstanbul savcıları var. Savcılar yapacak görevi. Ama savcı ne görevi yapacak? Susurluk savcısı görevini yapıyor."
CA: "Kazayı araştırıyor."
SD: "Gayet tabii. Onu arayacak. Savcı Mesut Bey'in 'duyumu' üzerine araştırma yapabilir mi canım?"
158
"Mesut Yılmaz binecek birini arıyor!"
CA: "Peki ama Mesut Bey böyle hiçbir şey olmadan nasıl yola çıkıyor?"
SD: "İşte bu duruma düşünce; demin söylediğim oydu, binecek beygir arıyor, dedim. 'Binecek birini arıyor!’ dedim. Olur mu öyle şey?"
CA: "Örtülü ödenek olayını içinden çıkılmaz hale getirdi. Bu gidişle Susurluk olayını da..."
SD: "Açıkça durum odur. Örtülü ödeneğin de arkasından gitmedi."
CA: "Geçen gün Uğur Dündar'ın programına çıktı, 'Örtülü ödenek için ne biliyorsam ben söyledim' dedi."
SD: "Çok kötü siyaset yapıyorlar. Böyle şey olmaz. Altında kalacaklar. Devleti göçürecekler."
CA: "Galiba bunlar bir günah keçisi arıyorlar."
SD: "Çankaya'nın hangi günahı?"
CA: "Efendim, benim anladığım üzerinden atmak istiyor."
SD: "Benim üstüme ne atacak? Orta yerde cinayet işleyen var, işleten de. Onlar dururken ben ne yapıvereceğim? Bulaşmaktır, çamur atmaktır, küstahlıktır."
CA: "Size belge geldi mi? Bir de bu laf var ortalıkta."
SD: "Ne belgesi gelsin bana? Bana belge gelse... Ben ne yapacağım belgeyi?
Mesut Yılmaz’ın bana söylediği lafların hepsini verdim hükümete. Bana sadece laf söyledi, laf.
Eğer yeni bir durum hasıl olursa, ben o yazdığım mektubu kamuoyuna açıklarım. Yılmaz çıktıktan sonra bir açıklama yaptım: 'Birtakım bilgiler aktardı. Ben tetkik, tahkik ve gereği yapılsın diye hükümete gönderdim.'
Benim görevim bundan ibaret.
Ben yarın ve yarından sonra bakarım basına; gerekiyorsa bir açıklama daha yaparım."
CA: "Bunca demeçten sonra, sonuçsuz demeçten sonra kurumlan dışlıyorlar."
SD: "Böyle olunca hadise boşta kalıyor. Onun yerini devlet alıyor.
CA: "Sonra rejim ele alınıyor. Rejimin tıkandığından söz ediliyor."
159
Yılmaz'ın Köşk'e gönderdiği tanık:
İstanbul Emniyet Müdürü!
SD: "Tıkanan ne? Sen, ortada bir olay var da, sen açık seçik bir şey koyuyor musun ortaya? Diyorsun ki, 'Devletin içinde cinayet işleyen adamlar var!' Hadi bakalım.
O şahit dediği (Mesut Yılmaz'ın) adam var ya..."
CA: "Kimdir efendim? Devletten biri mi?"
SD: "Tabii. Kimseye söylenmez ama; İstanbul Emniyet Müdürü. Kemal!”
CA: "Ona dayanarak..."
SD: "Hayır. O da diyor ki; 'Ben bunun zaptını da tutmadım, söylenenlerin ve söyleyenin video kasetini de.’"
CA: "Öyleyse Yılmaz uyduruyor."
SD: ”0 (Yılmaz) bana dedi ki: 'Rapor var. İstanbul Emniyet Müdüründe’. Hatta ben de Erbakan'a yazıyı öyle yazdım. Rapor mapor da yok.
Ben adamın söylediklerini naklettim.
Bir ülkede iki hükümet olmaz. Beni hükümet haline getirirseniz, o zaman Cumhurbaşkanlığı boş kalır.
Devleti hiç bilmiyorlar. Rejim cahili bir sürü adam.
Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk dahil hangi Cumhurbaşkanı hükümetleri atlayarak hükümetlerin yapması gerekenleri yapmış? Bu tür kriminal işleri yapmış?"
CA: "Siyasileri biraz terbiye etseniz?"
SD: "Onların terbiyesi kolay değil.
Ben bu beyanları şuna veriyorum:
İhtilal havası hazırlanıyor."
CA: "Var mı böyle bir şey?"
SD: "Yok kardeşim. Böyle böyle oluşuyor hadise.”
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın Arena programındaki açıklamaları
"ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Sayın Dündar, üç tane olay var. Bu üç olayı birbiriyle ilişkili olarak değerlendirmek lazım."
Uğur Dündar: "Değerlendirelim hemen, siz söyleyin."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Bir tanesi, 28 Temmuz 1996 tarihinde zannediyorum, Türkiye'deki en büyük kumarhane patronlarından birisinin bir cinayete kurban gitmesidir; Ömer Lütfü Topal."
Uğur Dündar: "Kumarhaneciler kralı ya da kumarhaneler kralı."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Bu olay 28 Temmuzda oluyor. 20 Eylül 1996'da İçişlerinin bir genelgesi var: Kumarhanelere Türk vatandaşlarının girişi yasaklanıyor. Bu açıklamada; diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'nin belli bir merkezinde kumarhanelerin toplanacağı ifade ediliyor; bizzat İçişleri Bakanı tarafından.
Arkasından 3 Kasım 1996'da bu trafik kazası meydana geliyor. Tekrar söylüyorum; bu üç olayı birbirleriyle ilişkili olarak değerlendirmek gerekiyor."
Uğur Dündar: "Peki o halde, önce Ömer Lütfü Topal cinayetinden başlayalım; faili meçhul kalan ya da şu anda faili meçhul gözüken bir cinayet bu.
Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinde Abdullah Çatlı'nın adı gündeme geldi. Abdullah Çatlı ile birlikte daha önce özel timlerde görev yapan bazı polislerin -ki, bunların şu anda Sedat Bucak'ın koruması olarak görevlendirildikleri biliniyor- bunların da bu cinayete karıştıkları iddiası ortaya atıldı. Bu iddia size yansıdı mı ve devletin elinde bu iddiaları doğrulayabilecek ve cinayeti çözmeye doğru götürebilecek deliller, bilgiler, belgeler var mı?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Abdullah Çatlı'nın bu olayla bağlantısı konusunda bilgim yok. Ama maalesef geri kalan kısmı doğru. Bununla ilgili devletin elinde sağlam bilgiler var."
Uğur Dündar: "Çok önemli bir açıklama ve Türkiye'yi gerçekten sarsacak bir açıklama. Yani Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinde şu anda Sedat Bucak'ın koruma ekibinde görevlendirilen özel tim mensupları mı tetikçi oldular?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet, benim bilgime göre böyle."
Uğur Dündar: "Ve devletin elinde de bu konuda yeterli bilgi ve belge olduğunu söylüyorsunuz."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet."
Uğur Dündar: "Peki, Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinin ardında yatan neden olarak; elindeki kumarhanelerin başka bir güç tarafından alınmak istendiği iddiası ortaya atıldı. 'Ömer Lütfü Topal bunlara meydan vermediği için öldürüldü' dendi. Daha sonra da oğluna baskıların yapıldığı ve bu kumarhaneleri yok pahasına ele geçirmek isteyen bir grubun varlığından söz edildi. Acaba kumarhanelerin kapatılmasının ardında, kumarhanelere Türk vatandaşlarının girişini bir süre engellemek, böylece kumar rantını düşürmek ve Ömer Lütfü Topal'ın kumarhanelerini yok pahasına oğlunun elinden almak senaryosu mu vardı?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Biraz önce olayların kronolojik dizisini ifade ettim. O diziye baktığınız zaman bu sonuç çıkıyor. Ayrıca biliyorsunuz bu trafik kazası öncesinde Kuşadası'nda yapılan bir araştırma gezisi var. Oradaki kumarhane yeri seçimiyle ilgili, mevcut kumarhanelerin alımıyla ilgili birtakım temaslar var. Bunlar benim takip ettiğim kadarıyla bu 10 günlük yayınlar sırasında da sık sık gündeme geldi.
Bütün bunları birleştirdiğiniz zaman maalesef söylediğiniz varsayım, söylediğiniz senaryo gerçek olarak karşımıza çıkıyor."
Uğur Dündar: "Bu konuda daha derin bilgilere sahip olduğunuzu tahmin ediyorum. Ancak, ben burada sorgulayıcı durumuna da girmek istemiyorum. Peki, bu dörtlü, bu zincirin hangi halkasındaydı efendim, Kuşadası seyahatini yapan bu dörtlü?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Sayın Dündar, olayı tümüyle çözebilecek bilgilere sahip değilim. Ama biraz önce sizin sorunuza cevap verirken, hakikaten Topal cinayetiyle kumarhanelerin yeniden böyle bir düzenlemeye tâbi tutulması ve bu son trafik kazası arasında bu tür ilişkiyi ortaya koyan somut birtakım bilgilere sahip olduğumu söyledim.
Yine çok eminim ki, bendeki bu bilgiler ancak olayın belli bir bölümünü aydınlatmaya yeterlidir. Ama olay bundan çok daha derindir. Bizim günlerden beri bu olayın üstüne mutlaka devlet çapında çok ciddi bir soruşturma, araştırma şeklinde gidilmesi gerektiği konusundaki tezlerimiz de zaten buradan kaynaklanıyor."
Uğur Dündar: "Evet, siz özellikle Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili olarak devletin elinde bu cinayeti çözebilecek ve derhal aydınlatabilecek çok güçlü deliller olduğunu, belgeler olduğunu söylüyorsunuz.
Peki, efendim bu hakikaten çok vahim bir durum. Siz bunları Sayın Cumhurbaşkanı'na anlattınız mı? Ne anlattığınızı bütün detaylarıyla öğrenmek istemiyorum, bu sizin ciddi devlet adamı anlayışınıza da ters düşebilir. Ama kamuoyunu rahatlatmak... Çünkü, kamuoyu sizden bu mesajları bekliyor günlerdir. Bazı şeyleri bildiğinizi ima ediyorsunuz, ama söylemiyorsunuz. Söylediniz mi Sayın Cumhurbaşkanı'na bu vahim tabloyu?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet, söyledim...”
Uğur Dündar: "Söylediniz?.."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Evet."
Uğur Dündar: "Peki Sayın Cumhurbaşkanı ne söz verdi?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Sayın Cumhurbaşkanı, 'Bu meseleyi kapatmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini, kendisinin de bu işin takipçisi olacağını, ama kendisinin ikinci bir hükümet gibi davranamayacağını, bu meseleyi Sayın Başbakan'a ileteceğini ve hükümetten bu işin sonuna kadar üstüne gitmesini isteyeceğini söyledi.
Şu anda dahi bu hadisenin üzerine gitmede hükümet ağır bir görev ihmali içindedir.
Şimdi herkes bana soruyor; belge, belge, 'işte belgeleri harekete geçirelim falan."
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Ben Sayın Cumhurbaşkanına bir öneri götürdüm. Dedim ki, 'Bu Hükümetten bu gerçeğin ortaya çıkmasını beklemek kediye ciğeri emanet etmeye benzer. Eğer bu Hükümetten bunu beklerseniz, bu Hükümet bunu hiçbir zaman çıkaramaz.
Yapılması gereken şudur: Siz Devlet Başkanısınız, sizin olaya el koymanız lazım. Anayasa size bu yetkiyi vermiştir. Devlet Denetleme Kurulu diye bir kurul var. Devlet Denetleme Kurulu size bağlı. Siz, Devlet Denetleme Kurulunu görevlendireceksiniz, bu işin üstüne gidecek. Biz üstümüze düşeni yaptık, zaten Meclis'te Araştırma Komisyonunu kurduk. Ama Araştırma Komisyonunun yetkileri sınırlı. içtüzüğe göre; Araştırma Komisyonu, devlet sırlarıyla ilgili bilgi alamıyor, ticari sırlarla ilgili bilgi de alamıyor. Meclis Araştırma Komisyonu, ancak bunların dışında kalan konularda yetkili bir komisyon. Üstelik yaptırım gücü de fevkalade sınırlı olan bir komisyon.
Sizin Devlet Denetleme Kurulunu görevlendirmeniz lazım' dedim. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: 'Ben inceledim konuyu. Devlet Denetleme Kurulu, şimdiye kadar hiç benzer bir görev üstlenmemiş. Yani, güvenlik ile ilgili bir konuda hiç soruşturma yapmamış. Zaten yapısı, kadrosu itibariyle de buna elverişli değil. Üstelik biraz önce dediğim gibi, ben ikinci bir hükümet gibi davranamam, bu olayda esas sorumluluk hükümetindir. Ben olayı aynen Sayın Başbakan'a intikal ettireceğim, olayı tahkik etmesini isteyeceğim, ortaya çıkarmasını isteyeceğim ve takipçisi olacağım.'
Ben, Sayın Başbakan'ın bu olaya başlangıçtan beri yaklaşım tarzını, biraz önce size de izah ettiğim yaklaşım tarzını dile getirerek, bu konuda Sayın Başbakan'ın olayın üstüne gideceği konusunda iyimser olmadığını kendisine söyledim; ama, Sayın Cumhurbaşkanı böyle takdir etti.
Şimdi, o takdirle mutabık değilim bir kere, onu hemen söyleyeyim; ama, ben Sayın Cumhurbaşkanı'nın yerinde olsaydım, Devlet Başkanı olarak bu işin üstüne bütün yetkilerimle giderdim, yetkilerimi sonuna kadar kullanarak giderdim. Maalesef Sayın Cumhurbaşkanı olaya böyle yaklaşmadı."
Uğur Dündar: "Peki Sayın Yılmaz, bu çete sizin açıklamalarınızdan da paniğe kapılıp, yarın öbür gün belirleyemeyeceğimiz bir tarihte siyasi cinayetler işlerse, bunun sorumlusu kim olacak bu saatten sonra?"
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz: "Bunun sorumlusu, şu veya bu nedenle bu olayı şimdiye kadar örtbas eden, bundan sonra da hasıraltı etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösteren siyasiler olacak.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu yaklaşımı karşısında öyle anlaşılıyor ki, bu meselenin açıklığa kavuşması için bu kamuoyu baskısının devam etmesi lazım. Hükümet, bu işi gündemden düşürmeye çalışıyor. Bu dahi Hükümetin bu meselede iyi niyetli olmadığını, samimi olmadığını, devlet ciddiyetiyle meselenin üstüne gitmediğini gösteren çok önemli bir vakıa. Sizse bu meseleyi gündemde tutmaya çalışıyorsunuz. Ben sizinle beraberim, partim beraber. Biz, Meclis'te gereken mücadeleyi yapıyoruz; ama bütün bunlar, eğer iktidar, Hükümet bu işi engellerse, bu işin üstüne sünger çekmek isterse, korkarım ki varması gereken noktaya varamaz. Her şeyi kapatmak mümkün olmayabilir; ama Sayın Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi, nereye kadar varıyorsa, oraya gitmenizi engelleyebilir, Hükümetin tavrı engelleyebilir.
Sayın Başbakan'a buradan bir çağrım var. Eğer bu meselenin üstüne hakikaten sorumlu bir hükümet başkanı gibi gitmeyi düşünüyorsa, gitme ihtiyacını duyuyorsa, gitme sorumluluğunu hissediyorsa, o zaman ona bir önerim var, bu mevzuata da uygun. Meclis'te bir Araştırma Komisyonu kuruldu. Şimdi partiler olarak oraya temsilci veriyoruz. Bunun yanında buna paralel görev yapmak üzere Sayın Başbakan, Yüksek Denetleme Kurulunu veya Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirmelidir."
Hiç yorum yok: