Son dakika

Turgut Özal öldü


1993.04.17

Devlet Denetleme Kurulu'nun Özal'ın ölümüyle ilgili yaptığı araştırmalar sonucunda 19 yıl sonra mezarının açılarak otopsi yapılmasına karar verildi. Adli tıp raporunda mevcut bilgi ve bulgular ile kesin ölüm sebebinin tespit edilemediği" yer aldı.

DDK raporunda ise cumhurbaşkanının rahatsızlandığı gün köşkteki sağlık sisteminin sevk ve idaresinde açık ihmal, zafiyet ve eksiklikler olduğu belirtiliyor. Hacettep'de otopsi yapılmamış, kan, doku ve kıl örnekleri alınmamış olmasına işaret ediliyor, tahlil sonuçlarının yok edildiği, köşk çalışanlarının yurtdışına çıkarıldığı kaydediliyor.

DDK raporunda olayla ilgili kişilerin ifadeleri şu şekilde yer aldı:

Köşk görevlileri Aynur Günay, Nesrin Fidan Blackwood, Özcan Sönmez ve Sosyal İşler Müdürü Nil Turağay ve Sadiye Kürsülü Semra özal'ın ifadeleri arasında çelişkiler bulunduğu raporda yer alan hususlardan. Semra Özal; saat 10.00 civarında kahvaltı masasına doğru beraber yürürlerken duyduğu ses üzerine arkasını döndüğünde yüz üstü düşmüş gördüğü Özal’ın ağzından köpük geldiğini, nabzının atmadığını ancak yanlış kontrol etmiş olabileceğini, doktorun gelmesi için seslendiğinde ilk anda sadece deniz yaveri ile korumaların geldiğini, sağlık personeli olmaması yüzünden yeterli müdahale yapılamadığını ve böyle durumlar için hazırlanmış acil müdahale setinin kullanılamadığını, bu konuda kendi söylediklerinin dışındakilerin doğruyu yansıtmadığını söylüyor.
Rapora göre özel hizmetlilerden Kürsülü, olay günü Köşk’te bulunduğuna dair pek çok kişinin beyanlarına rağmen, Köşk’te olmadığını iddia ediyor. Yine Semra Özal’ın yanında çalışan Nesrin Fidan, 17 Nisan sabahı Turgut Özal’ı düştüğü yerde ilk gören kişi olduğunu beyan ediyor ancak daha sonra olayı hatırlayamadığını belirterek bu ifadesini değiştiriyor. Fidan, bir İskoç’la evli ve yurtdışında yaşıyor.

Kriz sırasında Köşk’te olmayan Özal’ın doktoru Hilmi Özkutlu, Semra Özal’la birlikte hastaneye gittiklerini belirtirken, Semra Hanım kendisinin Özkutlu ile gelmediğini belirtiyor. Olay sırasında Köşk’te olmayan Koruma Müdürü Musa Öztürk (1988’deki suikast sırasında da salon dışında Mehmet Ağar’la birlikteydi)ise Köşk’e gelmesinin ardından Hilmi Özkutlu’yu yanına alarak Hacettepe’ye geçtiğini kaydediyor.

Köşk lojmanlarında oturan doktor Hilmi Özkutlu olay sırasında Köşk’te bulunmuyor. Kardiyolog olan eşi Süheyla Özkutlu şunları anlatıyor: “17 Nisan 1993 günü sabah saat 9.15’te Köşk’ün santralından evimiz arandı. Telefona ben baktım. ‘Semra Hanım Hilmi Bey’le görüşmek istiyor’ dendi. Ben de evde olmadığını ama çağrı cihazının yanında olduğunu ifade ettim. Ancak bana konuyla ilgili herhangi bir şey söylemediler. Saatin 9.15 olduğundan eminim. Eşim eve geldiğinde çağrı cihazına baktım, Köşk santralından aranma saatinin 10.52 olduğunu gördüm. Aradaki zaman dilimini ilk günden itibaren merak etmişimdir.” Hilmi Özkutlu ise kendisine 10.20 gibi çağrı cihazıyla ulaşıldığını söylüyor. Nil Turagay, Köşk’e geldiğinde Hilmi Özkutlu’yu gördüğünü ifade ediyor. Köşk doktoru Özkutlu’nun olay meydana gelmeden erken saatte aranarak evde olup olmadığının kontrol edilmiş olabileceği, olmadığının anlaşılmasıyla Özal’a yönelik senaryonun uygulamasına geçilmiş olabileceği akla geliyor.

Başyaver Aslan Güner ile nöbetçi yaverin ifadeleri arasında çelişkiler var. Güner, “Telsizden veya diafondan ‘Komutanım, ciddi bir durum var, gelseniz iyi olur’ dedi. Ben Köşk’e giderken ‘ambulansın hazır olması’ talimatını verdim. Burada bir muhatap yoktu, ortaya, telsizi dinleyen kimse işlemi yerine getirsin diye konuştum.” diyor. Deniz yaveri ve olay günü nöbetçi olan Remzi Karaca şunları anlatıyor: “Saat 10.45 civarında Aslan Albay bana telefon açtı ve süratle konutun üst kat girişine iki ekip otosu ile ambulansın görevlendirilmesini söyledi. Ben daha sonra konuta çıktığımda Özal’ın yanında eşinin ve görevlilerin olduğunu gördüm, kendisini kontrol ettiğimde canlılık emaresi taşımadığını anladım.”

Hasta taşıma aracının Hacattepe’ye yönlendirilmesi müdahalede gecikmeye sebep oluyor. Hacettepe’ye dönüş hakkında ifadesi alınan görevlilerin sözleri birbiriyle çelişiyor. Genel ifadelerden herhangi bir trafik sıkışıklığı olmadığı anlaşılıyor. “GATA hazırlandığı hâlde neden Hacattepe’ye gitti?” sorusuna inandırıcı cevap verilemiyor. Başyaver Aslan Güner ifadesinde; Özal’ın GATA yerine Hacettepe’ye götürülmesi fikrinin kendisinde Kızılay civarında oluştuğunu, Akay ve Kızılay’da bekleme yaptıklarını, bu nedenle öndeki araçta bulunan Kadir Efeoğlu’na Hacettepe’ye dönmesi için kendisinin talimat verdiğini söylüyor. Olay günü Köşk’te Şok Tim Amiri olan Kadir Efeoğlu ise, ambulansın önündeki eskortta bulunduğunu ve Hacettepe’nin yakınlığını göz önüne alarak inisiyatif alıp eskortu Hacettepe’ye yönlendirdiğini, diğer araçlardan itiraz gelmediğini ifade ediyor. Ambulansın şoförü Ali Ören de trafik akışının yerinde olduğunu, kendisinin frene dahi basmadığını, ancak geç kalıyoruz endişesiyle Aslan Güner’in kendilerini Hacettepe’ye yönlendirdiğini ve telsizle GATA’da hazır olan doktorların Hacettepe’ye gelmesi talimatını verdiğini anlatıyor. Ambulansın arkasındaki eskort araçta bulunan Erhan Şener konuya ilişkin; “Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki; Cumhurbaşkanımızı ambulansa koyarak acile geliş süresi en fazla 10-15 dakikadır. Başlangıçtan Sıhhıye’ye kadar GATA anonsu olmasına rağmen Hacettepe’ye gidişimiz konusunda seyir hâlinde ikinci bir emir duymadım.” diyor. Ambulansta Özal’ın yanında bulunan Turgay Açıkgöz, “Zaman zaman araca hızlı gitmesi için arka kısımdan cama vuruyorduk. Çünkü araç bazen trafik yoğunluğundan duruyordu. Durup kalkarak ilerliyordu. Aracın durup kalkmasının 3-4 kez olduğunu hatırlıyorum. Ambulansta baktığımda Cumhurbaşkanımızın gözleri kapalıydı. Gözlerine açıp baktım bir fer yoktu. Bileklerinden nabzını kontrol ettim. Bir canlılık emaresi yoktu. Bizim Köşk’ten çıkışımız ile Hacettepe Hastanesine varışımız 10 dakika kadardı.” diyor.

GATA personelinin olay günü yaşananlara ilişkin anlattıklarında belirgin çelişkiler var. GATA Komutanı Ömer Yılmaz Şarlak, şunları anlatıyor: “10.00’da Köşk’ten tanımadığım bir şahıs hemen ekibinizle birlikte Cumhurbaşkanlığı’na gelmemizi söyledi. Bunun üzerine çağrı cihazı ile kardiyoloji profesörleri Tuğgeneral Deniz Demirkan ve Albay Ertan Demirtaş’ı çağırdım ve birlikte Köşk’e gitmek için hareket ettik. 1011’inci Ordu Donatım Ana Tamir Fabrikası yakınlarına geldiğimizde, araçtaki telefonu arayan sivil bir şahıs ‘Gülhane’ye geliyoruz, bizi orada bekleyin’ dedi. Biz geri GATA’ya döndük. Üçüncü olarak arandığımda ise Başyaver Aslan Güner, ‘Komutanım ambulanstan arıyorum, trafik yoğun ve yolun uzak olması nedeniyle Hacettepe’ye dönüyoruz, lütfen siz oraya gelin’ dedi.” GATA Kardioloji Bölüm Başkanı Deniz Demirkan ise Şarlak Paşa’yla Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne gitmek için hiç hareket etmediklerini, ayrıca Albay Ertan Demirtaş’ın kendileriyle birlikte olmadığını, bu durumu daha önce kendisine de belirttiğini beyan ediyor. GATA’daki nöbetçi subay Mustafa Arslan da, bir gün önce Şarlak Paşa’nın “Cumhurbaşkanı Özal check-up için gelecek, hazırlık yapın.” dediğini söylüyor.

Görevi başında aniden vefat eden Turgut Özal’a otopsi yapılmıyor. Kıl, doku ve kan örnekleri de alınmıyor. Semra Özal, otopsi konusunda kendisine herhangi bir şey sorulmadığını, ancak tahnit ve mumyalama konusunun sorulduğunu, kısmi tahnite izin verdiğini söylüyor. Doktor Cengiz Aslan ve bazı aile yakınları ise bizzat kendileri tarafından veya kendilerinin bulunduğu ortamlarda Semra Özal’a otopsi konusunun sorulduğunu, ancak olumsuz cevap alındığını belirtiyor.  Özal vefat ettiğinde hukuk danışmanı olan Arif Yüksel (Danıştay eski üyesi) Özal’ın cenazesi ölüm sonrasında yıkanması için GATA’ya götürüldüğünde ölümün şüpheli olduğunu ve otopsi yapılması gerektiğini söylüyor. Yüksel “Ancak yetkililer ailenin istemediğini ifade ederek reddettiler.” diyor. Yüksel ayrıca, Orta Asya seyahatinden önce yapılmış ve zamana yayılmış bir zehirlenme sonucu Cumhurbaşkanı’nın öldürüldüğünü iddia ediyor. Özal’ın naaşı Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde iken bazı kişilerde şüphe oluşuyor. Ancak yine otopsi yapılmıyor. Neden yapılmadığı hususunda bilimsel gerekçeleri ihtiva eden bir belgeye de rastlanmıyor.

Ölüm raporunu imzalayan doktorlar,  ölüm sebebini, herhangi bir tetkik ve otopsi yapmaksızın belirliyor. Cumhurbaşkanı’nın tıbben öldüğü yönünde genel bir kanaat oluştuktan sonra ve ölümünün resmen açıklanmasından (saat 14.30) kısa bir süre önce (saat 14.00) merhumun kan örneği üzerinde tedavi amaçlı olamayacağı düşünülen ve ölüm sebebini araştırmaya matuf olma ihtimali bulunan bazı tetkikler yapılıyor. Dr. Cengiz Aslan tarafından Özal’ın zehirlenmiş olabileceği ihtimali iddialarını bertaraf etmek üzere saç tellerinden bir miktar kesilerek alınıyor.

Özal hastaneye geldiğinde laboratuar sorumlusu olan Cumhur Özkuyumucu ve laboratuar görevlisi Hatice Güngör’ün ifadelerinde; kanın ilk tetkiklerinde değerlerin anormal çıktığını, hastanın eks (ölü) olarak gelmesi nedeniyle bu durumun normal olduğunu, kanın kendileri tarafından saklandığını ve üzerine isim yazıldığını söylüyor. Özkuyumcu, bu şekilde saklanan kanların tıbbi olarak olmasa da toksikolojik olarak değerlendirilebileceğini vurguluyor. Genel ifadelerden, Özal’a ait kan örneğinin alındığı, kan alınmadan önce kendisinin kan dolaşımının durması sebebiyle kan değerlerinin normal olmadığı, kan tüplerinin muhtemelen 1995-96 yıllarında laboratuardaki görevliler tarafından atılmış olabileceği değerlendiriliyor.

Aksiyon Dergisi

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.