Son dakika

Kutlu Aktaş'tan Korkmaz Yiğit'e tuzak...


1998.09.30
İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ı ziyaret eden Korkmaz Yiğit, Çakıcı ile ilişkisini anlattı. Aktaş konuşmayı gizlice kaydetti. 


Türkbank Meclis Komisyonu Raporu
----------------





































------------------------------------------------------------------
BAŞKAN – Sayın Kutlu Aktaş o zaman İçişleri Bakanı olarak görevlendirildi, bir görüşmeniz oldu, biliyorsunuz, onu kayda aldırdı. Yani neden buna gerek duydu; onu bir izah eder misiniz?
KORKMAZ YİĞİT – Ben nereden bileyim; bakınız...
BAŞKAN – Siz onu ziyarete gittiniz...
KORKMAZ YİĞİT – Ama niye gittim; o valiyken, ben, Arnavutköy’de bir tane okul yaptırdım kendi adımı vererek. O geldi, hala okul devam ediyor, dedi ki, “Sana bir okul yeri daha verelim” dedi; ben de, “Memnuniyetle, başüstüne” dedim ve akmerkez’in bitişiğinde bir otopark var, orayı verdiler. Oraya bir okul yapacağım. Orada garaj ve otopark ihtiyacı var diye 1000 arabalık da kapalı garaj yapalım dedik okul anlaşmamızda, o dönem valiydi, valilikle yaptığımız anlaşmada, garaj gelirinin yüzde 10’u Milli Eğitimin olsun, yüzde 90’ı da benim olsun; bu, çok fahiş bir gelirdi. Benim böyle bir olaya da ihtiyacım yoktu ayrıca. Bu olayın ileride beni üzebileceğini düşünerek veya yaptığım işe gölge düşüreceğini düşünerek “Bu maddeyi değiştir” demeye gittim; bir.
İki, bir de, bakan, ziyaret edeyim dedim; sadece sebebim buydu. O konuşmanın bir anında, eviriyor, çeviriyor beni... Ha, bana “Yahu şu konutların evlerini bir gezemedik” dedi. Ben,” 250 000 dolar ile 1,5 milyon dolar arasında” dedim. Şöyle düşündü, düşündü “izmir’deki arsa, Adapazarı’ndaki falan filan, herhalde biz alamayız, bize çok gelir” dedi. Dedim ki, “Sayın Bakan, siz almaya karar verirseniz size bazı kolaylıklar yaparım” Zaten bu konuşma geçerken bir insan nasıl bir tavır takınabilir. Birden “Aman aman, bizi karıştırma, ben öyle şeye gelemem” dedi ve rahatsız oldum; dedim ki, “Sizin tavrınızdan çok rahatsız oldum, ben size ne söyledim ki böyle yapıyorsunuz?” Daha sonra ben cezaevindeyken “Korkmaz bana rüşvet teklif etti” diye yansıttı; ardından “Alaattin Çakıcı’yla ilişkisini itiraf etti” dedi. Tabi, evirdi çevirdi “Yahu bu Alaattin Çakıcı hakkında ne düşünüyorsun, kimleri arıyor” dedi. Dedim ki, herkesi arıyor galiba. Siz daha iyi bilmeniz lazım.” Bunu da, ilişkisini itiraf etti diye lanse etti. Oysa, yahu, sen İçişleri Bakanısın, eğer bir an için böyle bir şey itiraf ettiysem, niye görevini yapmadın. Sen orman Bakanı mısın veya sana rüşvet teklif ettiyse niye suçüstü yapmadın? Güya konuşmaları deşifre ettirirken, buralar anlaşılamadı diye yazmış.
BAŞKAN – Peki, bu kasetin 14 dakikalık kısmı henüz çözülememiş, öyle değil mi? Yazıda öyle bir ifade var. Yani 14 dakikalık kısmı yayınlanmadı, değil mi?
KORKMAZ YİĞİT – Evet.
BAŞKAN – Neden Yayınlanmadı?
KORKMAZ YİĞİT – Efendim, o gün sadece 14 dakikalık değil, içinden bazı yerlerde o gün o televizyon başında olan, bende çalışan insanlar beni suistimal ederek o kısımları çıkardılar. Esasen o bant tamamen yayınlanmış olsaydı, belki benim kaderimin çizgisi değişebilirdi; çünkü o konuşmaları ben hala dinleyebilmiş değilim, dinlemeye çalışıyorum; ama ruhsal durumum müsait değil ve bir müddet sonra rahatsız oluyorum ve kapatıyorum. Orada, bazı olaylar giderken kesintiye uğruyor ve anlamını yitiriyor; o, benim inisiyatifimde değil, benim inisiyatifimde olmadı.
BAŞKAN – Peki, bu kasetin bu yayınlanmamış bölümü de dahil topyekün sizde bir nüshası var mı?
KORKMAZ YİĞİT – Var.
BAŞKAN – Komisyonumuza verebilir misiniz_
KORKMAZ YİĞİT – Vermem. Esasen getirmeyi düşünmüştüm, eşimle paylaştım, vermemeye karar verdim; çünkü benimle beraber, hiçbir sorumluluğu, hiçbir ilgisi olmayan eşim ve çocuklarım ve birçok insan çok sıkıntı çekti.
BAŞKAN – O kasetten herhangi bir notere de bir nüshası bırakıldı mı?
KORKMAZ YİĞİT – Var; noterde var, yurtdışında var, güvendiğim arkadaşlarda var. Bir tanesi ortalıkta, onu yayınlayın diye verdiğim ve bir kısmını keserek yayınlayan insanlarda.
BAŞKAN – Sayın Yiğit, tabii, içeriğini bilmediğimiz için...
KORKMAZ YİĞİT – 5,5 yıl çok büyük sıkıntı yaşadım, varlığımın çok büyük bir kısmını kaybettim; ama onun ötesinde, masun çok insan çok zarar gördü, çok. Bir daha bu konuların tekrar gündeme gelmesini, tekrar bir biçimde konuşulmasını istemiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, o kaseti, Komisyonumuza ulaştırdığınızda belki bazı ifadeler, işte basında, burada konuşuyoruz, gizli olmasına rağmen yer alabiliyor bizim de bütün gayretlerimize rağmen; ama sizin konuşmalarınızın yer almaması için de elimizden gelen bütün tedbirleri almaya çalıştık; fakat, bu kaset olayı, bir konuşma sözlü bir şey olmayacağı için, Komisyonumuza iletmeniz halinde...
KORKMAZ YİĞİT – Efendim, o kasetin önemli bir kısmı da bu medya alanlarıyla ilgili. Şu anda bu medyalar, hala hayatlarını devam ettiriyorlar ve hala onlar her türlü şeyi yapabiliyior, yapmaya muktedir, mahkeme kararlarına müdahele edebiliyorlar. Esasen nasıl birkaç koldan bir komplonun içinde olduğum, o bant tam yayınlanmış olsa, daha rahat anlaşılabilirdi, hatta belki cezaevine girmeyebilirdim.
BAŞKAN – Yayınlanmış olsaydı, gitmeyebilir miydiniz?
KORKMAZ YİĞİT – Belki.
BAŞKAN – Peki şu anda bizim Komisyonumuza verilmiş olması size ...
KORKMAZ YİĞİT – Vermeyeceğim efendim, vermem.
BAŞKAN – Vermeniz size fayda sağlamaz mı?
KORKMAZ YİĞİT – Sizin bu olayınıza büyük bir fayda sağlamaz. Hayır şu an bir çok insan çok zarar görürse, bana ne fayda sağlar, benim yaşadıklarımı geri verebilir misiniz? Ben bir günde çok iyi durumdayken, birden kendimi cezaevinde, birden kendimi 22 saat işkencenin altında buldum.

(Korkmaz Yiğit’in Meclis Komisyonu’na verdiği ifadededen...)

------------------------

"...Sonra ben burada İçişleri Bakanlığı görevine başladıktan sonra -Ağustos'ta başladım- Eylül ayının başında yani, 1998 yılının Eylül ayının başında benden randevu istedi. O sıralarda da çok açıklıkla ifade ediyorum, Eyüp Aşık ile Alaattin Çakıcı arasındaki o telefon görüşmelerini -ben Bakandım bu randevuyu istediğinde- bir türlü kanıtlayamıyordu Eyüp Aşık. Yani konuşuluyor, ediliyor; ne konuşulduğunu falan Eyüp Aşık şey edemiyordu. Üç dört defa konuştum diyor, ne konuşulduğunu falan, işte, havadan sudan bahsettik falan diyor ve ben randevu vermek istemedim: yani sırf bu nedenle. Dedim ki, "Bunda bir şaibe olabilir." Yani çok açıklıkla, benim şeyimi izleyiniz; ben, tamamen kendimi devlete adamış bir insanım ve savunmak için söylemiyorum. Benim kendime göre ilkelerim var, benim babamdan aldığım, çocuklarıma tevarüs ettirdiğim birtakım ilkeler var; onlardan hiç sapmadan, ha, ben bu adamla görüşmeyeceğim... Ve Eylül ayının başında -bu kayıtlar incelenirse görülür, İçişleri Bakanlığı özel kaleminde vardır- adama 20 gündür randevu vermedim, sırf o Eyüp Aşık, Alaattin Çakıcı telefon şeylerinden dolayı. Sonra özel kalem müdürü geldi -ismi Ertuğrul Öztürk, emekli olmuş- dedi ki; "Efendim arada bir iki milletvekili var." Ben tarafsız bakanım ve o sırada ANAP hükümeti ile işte DSP Hükümeti var. İki koalisyon var. dedi ki; "DYP'li Cefi Kamhi ve -bir milletvekilinin daha ismini söyledi, şimdi hatırlamıyorum- bunlar araya girdiler, vermezsek bir problem olur, yani randevu verelim, dinleyin".

Şimdi ben o şeyden çekindiğim için, kanıtlayamayacağım için emniyete talimat verdim. Dedim ki, "Kardeşim gelsin bu adam, randevu veriyorum saat 2'de." 29 Eylül 1998 -bunları ben hatıralarıma yazdım, zaten şeyime degeçti- tarihinde ben Korkmaz Yiğit'e saat 2'de randevu verdim; ama, Emniyet Genel Müdürü'ne de talimat verdim ve konuşmalar banda alınacak dedim. Sırf kendimi şey etmek için; yani, yarın ne konuştunuz diye, orada yaveriniz var, jandarma yaveriniz var, emniyet teşkilatınız var, özel kaleminiz var, yani, yarın ne konuşuldu bu şaibeli adamla, o, İçişleri Bakanı'yla ne konuştu denildiğinde ben kendimi savunabilmek için, dedim ki, kardeşim banda alınsın ve banda alındı. Yani emniyet teşkilatı usulüne göre ben yazılı emir verdim... Yazılı emir vermedim, İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'a talimat verdim, iki görevli geldi.

Adam geldi, okuldan bahsetti. "Okul ne oldu?" dedim. "Şey yapamadık, siz gittikten sonra kaldı" dedi. Sonra biraz Sayın Demirel şey yaptı, "Üzüldüm hiç gelmedi benim okuluma, yine gelmez" falan dedi. ondan sonra konuya girdi. Dedi ki; "Seni İstanbullu yapalım." "Benim İzmir'de evim var, çocuklarım da orada, ben orada oturacağım" dedim. "Yok, sana Platin konutlarından veya bizim Vadi konutlarından bir tane villa verelim" dedi. "Ben memur adamım, bu villa epeyce yüksektir. Fiyatı kaç?" dedim. "1 milyon dolar" dedi. "Beni satsan 10 bin dolar etmem. emekliliğimde alacağım para bu" dedim. Ondan sonra, "Kolay bir şey yapar ederiz, sana maliyetine veririz" dedi. Konu uzun olduğu için baştan almak zorundayım. Ondan sonra "bunun maliyeti nedir?" dedim. "300-400 bin dolar" dedi. "Ben alamam, bu konuyu kapatalım" dedim. Sonra dedi ki "Taksitle verelim." Ben de "Bu konuyu kapatalım" dedim ve kapattık. Sonradan kendiliğinden anlatmaya başladı. "Ben Milliyet Gazetesi'ni 300 milyon dolara, Yeni Yüzyıl Gazetesi'ni 75 milyon dolara, Ateş Gazetesi'ni -o zaman Ateş Gazetesi varmış- onu da bilmem kaç dolara ve Genç Televizyonu aldı, onu Kamuran Çörtük'e devrettim. Ama, ben bilmem ne kanalını yapıyorum, ben medya patronu olacağım" dedi. Ben şöyle bir hesapladım, aşağı yukarı 600-700 milyon dolar tutuyor ödemesi gereken ve "Bunların devrettim, devir işlemlerini yaptım, bazılarının da kaporosunu verdim" dedi. Kendiliğinden anlattı, ben hiç bir şey sormadan; belli ki o niyetle gelmiş adam. Benden önce de Hüsamettin Özkan'a gitmiş; yani, bana 29'unda geldi, benden önce de Hüsamettin Özkan'a gitmiş. ondan sonra ben dedim ki, "bu parayı nereden vereceksin?" Senin ticaret işlerin vardır, herhalde bir kısmını oradan karşılayacaksın, diğerini nasıl karşılayacaksını" dedim. "Vallahi, işte Türkbank'ı alıyorum ya, oradan finanse edeceğim" dedi. Bunların hepsi bant kayıtlarında vardır. Zaten getirttirdiyseniz orada emniyet şeyinde vardır. "Oradan karşılayacağım" dei ve "Ben milliyetçi, tarafsız bir medya patronu olacağım, öyle yorumlara falan baskı kurmayacağım, bilmem ne etmeyeceğim" dedi ve o lafları o şekilde söyledi. Onun dışında o zaman gündemde olan Bursa'da öldürülen bir nesim Malki olayı vardı biliyorsunuz, onu anlattı. Nesim Malki cinayeti beni daha yakından ilgilendiriyordu; çünkü o faili meçhul cinayetler arasındaydı ve onun da Erol Evcil tarafından, o cinayetin planlandığını... Zaten bu olaylar çıktı, aydınlandı, tetikçiler, metikçiler, onlar hep aydınlandı, yakalandı onlar ve emniyet teşkilatına talimat verdim. O olay da anlatıldı ve onu da orada ilk defa bize söyleyen yine bu Korkmaz Yiğit'tir. ben bunların deşifresini yaptırttım o gün. 29'unda; yani, bu banda alınanları yazılı hale getirdik. ne yaparsınız; İçişleri Bakanı olarak sizin Başbakanınıza -ihale meselesi var, Türkbank'ı alacağım diyor, oradan finanse edeceğim diyor- benim bir ikaz görevim var. Ben götürdüm, Mesut Yılmaz'a verdim, 30 Eylül'de verdim, yani bir gün sonra verdim. O arada CHP'den Fikri Sağlar ve birkaç kişi daha vardı -şimdi hatırlayamıyorum ama Fikri Sağlar'ı çok iyi hatırlıyorum- bana geldiler, dediler ki; "Burada bir pis koku var, sen biliyor musun?". "Ben her türlü ayrıntısını biliyorum" dedim. "Bizde bir bant var" dediler. onun üzerine, aradan birkaç gün geçti, Mesut Yılmaz o sırada yurtiçi gezileri yaptı, Nevşehir'e gitti, bilmem nereye gitti falan filan... 4 veya 5 Ekim tarihinde Sayın Bülent Ecevit bana telefon etti. Dedi ki, "Sayın Bakan, Korkmaz Yiğit sizinle görüşme yapmış. bu konuda bir görüşsek." "Geleyim efendim" dedim ve Başbakanlığa gittim. Hüsamettin Özkan da odada idi. Anlattım, size anlattığım gibi ve dedim ki, böyle böyle söyledi. O zaman dedi ki, "Biz başbakanla birlikte bir toplantı yapalım, Mesut Bey'le". Telefon ettiler -o da zannediyorum yakınlarda bir yerdeydi- dedi ki: "Başbakanlık Konutu'nda bir öğle yemeği yiyelim." Orada iki saat boyunca ben olayı anlattım. Bunun hükümeti de yıptaracağını da söyledim orada. Sayın Ecevit, Sayın Özkan ve Mesut Yılmaz, orada ihalenin iptal edilmesine karar verildi, yani, bu ihalenin hükümeti yıpratacağı, bunun devletin aleyhine olacağı kararı verildi. Yalnız, araya yine Başbakanın seyahatleri girdi. 5. veya 6. günü bu açıklanabilseydi, hiçbir sorun olmayacaktı; ama, 11 Eylül'de CHP elindeki o bantları, daha önceki bantları basına açıklayınca, Sayın Mesut Yılmaz da 12 Eylül'de dedi ki; "Ben İçişleri Bakanı'ndan aldığım notla bu işi öğrendim ve biz bunu iptal ettik, ihale iptal edilmiştir." Mesele budur.

(Kutlu Aktaş'ın Meclis Komisyonu'na verdiği ifadeden...)

















Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.