Son dakika

Çerkes Ethem'in Ankara'ya gelişi



1920.06.17

Ziyaret, Genelkurmay karargahı olarak kullanılan Keçiören'deki Ziraat Mektebi'nde Çerkes Ethem'in, Mustafa Kemal İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak arasındaki görüşmeye vesile olmuştur. Görüşmelerde Ethem'in kardeşi Tevfik Bey de yer almıştır. Ethem, görüşmelerin bir aşamasında Halide Edib'in de karargaha geldiğini ve kendisinden çok etkilendiğini anlatıyor.

Çerkes Ethem'in anılarında sözkonusu görüşmeyle ilgili aktarılanlar şöyle:

"Eskişehir'e varışımın beşinci günü birliklerimden hücum taburu başta olmak üzere, piyade ve süvari iki bin miktarında bulunan bir kısım kuvvetimi trenle Salihli cephesine göndermiştim. Çünkü ben Yunan ordusunun bir taarruza hazırlandığına inanıyordum. Ankara Hükümeti bu sevkiyatımı haber alınca telaşlandı ve Yozgat isyanı üzerine tekrar dikkatimi çekti.

Cepheye olan bu asker sevkimi genel olmadığını Ankara'ya izah etmemiştim. Bundan amacım ise hissi mecburiyetle Ankara merkezini dua edici halinden çıkartıp bir gayretle onlara Yozgat isyanının söndürülmesi görevini gördürmek ve Ankara'yı faaliyete alıştırmaktı. Ve bu suretle de bütün kuvvetimle cepheye dönerek olabilecek Yunan genel taarruzunu yerinde ve zamanında karşılamak istiyordum.

Maalesef Ankara'ya gidip durumu, Ankara'daki çaresizliğe yüklenen moral bozukluğunu, Ankara'nın değil mevzi bir yöresel isyanı, hatta kuvvetlice bir eşkiya çetesini cezalandırma ve bastırmadan aciz olduğunu görmüş ve anlamıştım.

Israrlı davetler üzerine Eskişehir'den trene binerek Ankara'ya vardım. Orada başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere mazhar olduğum karşılamalar ve kaldığım birkaç gün boyunca gördüğüm iltifatlar denilebilir ki haddinden kat kat üstündü. Bu iltifat ve gösteriler bana hiçbir gurur vermiyordu. Hatta bunlardan utanıyordum bile.

Ankara istasyonunda, beni ayakta karşılayan bazı zevatla el sıkıştıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa beni otomobiline aldı ve doğruca Ziraat Mektebi'ne vardık ve indik. Bu bina Genelkurmay'ın ve Milli Savunma Bakanlığı'nın dairesi yapılmıştı. Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar da aynı binada çalışır ve geceleri de orada kalırlarmış. Nitekim gece de beni orada alıkoydular.

Bu binaya vardığımızda kanepelerle döşeli bir odara Mustafa Kemal Paşa ile karşı karşıya oturmuştuk. az müddet sonra bulunduğumuz odaya, Milli Savunma Bakanı Fevzi ve Genelkurmay Başkanı Albay İsmet Bey ve büyük kardeşim Tevfik Bey birlikte girdiler. Ben etrafımda oturan ve lütfen gereğinden fazla tevazu gösteren bu zevatla yüz yüze ilk defa görüşüyor ve müşerref oluyordum. Ve bu görüşme münasebetiyle onlar da benim kadar ve belki daha çok memnun görünüyorlardı. İsmet Bey, çok zaman kaybına meydan bırakmadı ve bana hitapla şöyle dedi:

"İstirahata olan ihtiyacınıza rağmen, ziyaretçiler üşüşmeden, mevcut önemli sorunlar hakkında lütfen görüşmelere başlayalım. Belhassa malum olan şu isyan meselesi hakkında yolumuzu ve kararımızı tesbit edelim ki, istirahat-i kalp ve sükunet-i fikirle hem istirahatinizin teminine ve hem de diğer musahabemize sıra gelsin"

İsmet Bey yanıt vermemi beklemeden şunları ilave etti:

"Son istirhamımız üzerine, Eskişehir'den cepheye sevkiyatınızın geri bırakılmasına dair emir vermeyi herhalde unutmamışsınızdır."

Ben kendisine şu yanıtı verdim:

"Evet, cepheye olan asker sevkimiz zaten genel değildi. Yozgat cihetine ilişkin düşüncenizi dikkate alarak kuvvetlerimin çoğunu Eskişehir'de tutuyorum. Zaten Ankara'yı ziyaretten maksadım da daha çok benim önemsiz gördüğüm ve sizin pek çok önem verdiğiniz Yozgat cihetlerindeki isyanın derecesini hakıyla anlamak, sonra Yunan cephesine dair istihbarat ve tehlike arzeden şüphelerimle mukayese ederek, ona göre çok önemlisini tercih ederek yahut mümkün mertebe her iki ciheti de ihmal etmeyerek hatasızca bir karar vermemiz içindir."

Mustafa Kemal Paşa, tam bir sükunet içinde dinliyor. Fevzi Paşa ise ara sıra benim ve ismet Bey'in sözlerine "Evet efendim" demek suretiyle her iki tarafa da hak veriyordu. Fevzi Paşa bir ara söze karışarak şöyle konuştu:

"Biz hiç ihtimal vermeyiz ki, Yunan ordusunun ciddi bir taarruzu karşısında bulunmuş olalım. Eğer Yunanlıların öyle bir niyeti ve yeteneği olsayıdı, bu taarruzu üç aydır devam eden iç ihtilallerimizin şiddetli geçen safhaları sırasında yapmaları lazım gelirdi."

İsmet Bey, tekrar söz üaldı, konuşmasına devam etti:

"Bununla beraber biz cepheleri de ihmal etmek taraftarı değiliz. Asıl gaye ve amacımız, vatanı düşman ayağından temizlemektir. Yunan ordusu en tehlikelisidir. Bu böyle olmakla beraber, iç sorunlar da çok önemli bir esas teşkil eder. Bizim Yozğat ve civarındaki isyanı kökünden söndürmeye maalesef bir kuvvetimiz kalmamıştır. Bu gerçekleri acı da olsa, aramızda itirfat etmeliyiz. Evet Yozğat cihetindeki bela, önemsizdir denilebilir. Fakat birlikleriniz gibi morali yerinde olan bir kuvvet için.

Hamdolsun, iç durumumuzla beraber dış politikamız da memnuniyet verici bir safha gösteriyor, ezcümle Fransızlar ilk defa olarak milli hükümetimizle ateşkes yapmayı ve tutsak değişimini istiyorlar. İşgalleri altında bulurdurdukları Adana ve civarını boşaltmak istiyorlar. anlaşılan şu ki, yabancıları her şeyden çok ümide düşüren iç uygunsuzluklarımız, karşı ihtilallermiş.

Gerçekten ben de diyorum ki, Yozgat ve civarındaki isyan sorunu diğer bastırmayı başardığımız malum isyan mıntıkasına göre halen dediğiniz gibi önemsiz olabilirse de son vaatlerde daha çok genişleme istidarı gösterdiği son gelen telgraf haberlerinden anlaşılmaktadır. Yozgat mutasarrıflığını ve civarını işgalleri altında bulunduran isyancıları konyalılar dört gözle beklemekte ve şimdiki bu isyan muhitinin bir ucu ankara'nın doğu cihetinden Kırşehir'e kadar yayılmış bulunmaktadır. Hatta Büyük Millet Meclisi azasından bulunan ve kendisinden istifade edilir ümidiyle isyan mıntıkasına evvelce gönderilen Kırşehir Milletvekili Keskinli Rıza Bey'in de durumu şüpheli görünmektedir. Ben Genelkurmay Başkanı sıfatıyla görüşlerimi ve durumu açıkladım. Yani kanaatim, bu isyan belasını tamamıyla ordatan kaldırmadan, ne sizin ve ne de kuvvetlerinizin cepheye dönmenizin doğru olmayacağı merkezindedir."

Albay İsmet Bey bu suretle sözlerine son vermiş bulunuyordu. Meclisimizde bulunan Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa ise gözlerini gözlerime dikmiş, vereceğim yanıtı sabırsızlıkla beklediklerini hal ve tavırları ile gösteriyorlardı. Fakat ben onlarca istenen ve beklenen yanıtı geri bırakarak, bundan önce ortaya şöyle bir sual attım:

"Hayret ediyorum ki, Sivas'ta Heyet-i Temsiliye ve Ankara'da Millet Meclisi sıfatıyla toplanma ve teşekkül olunalı bir seneyi geçtiği halde, bu süre boyunca koca Anadolu'da milli hareketimiz adına neden esaslıca bir hareket görülemedi? Ve niçin merkezinizi takviye eylemediniz? Ve sonra en mühim ve esas olan cephelere ait şimdiye kadar hbir eseri himmet ve desteğinize dahi şahit olamadık, desem itiraf buyurulur, zannederim. Nihayet bizleri düşman cephesinden gerilere ayrılmaya ve sırf gerilerde size düşen görevlerle bizi işgale mecbur bıraktınız.

Şimdi görüyor ve siz de itiraf buyuruyorsunuz ki, Orta Anadolu'da ve bir köşede hiçbir yabancı ve İstanbul Hükümeti ile irtibatı kalmayan Yozgat isyanını söndürmekten acizsiniz. Anladığım şudur ki, başlangıçtan beri hala durumu kavrayamadığınız ve yahut kişisel ve daha önemsiz şeylerle uğraşıyorsunuz. Ve belki de Heyet-i Temsiliye ve Ankara Hükümeti namına yaptığınız tamimlerle, tebliğlerle, konferanslarla her şey olup bitiverecek sandınız ve aldandınız. Af buyurursunuz, bu serzenişten muradım, bu gafletler tekerrür esmesin dileğine yöneliktir. Ben bu kalan isyan meselesini de emriniz üzerine uhdeme alıyorum. Ve sizleri bu beladan kurtaracağımı sanıyorum.

Fakat ben bu görevi yerine getirip dönünceye kadar Yunan cephesinin sorumluluğunu üçünüzden biriniz kabul buyurmalısınız. Şu şartla ki, nefsi Salihli'de bulunmak, cephe komutanı Ali Fuat Paşa'ya tabi olmak üzere. Zira, bir önsezi, diyeceğim, şu günlerde Yunan ordusu tarafından bir taarruz hareketi başgösterse gerektir. Ve şayan-ı hayrettir ki, şimdiye kadar bu iç sorunlarımızdan yararlanamadılar."

Ben bu konuda böyle konuştum. Ve bu konuma üzerine tartışma açıldı. Tetkikat devam etti. Bu geçen uzun saatler zarfında Mustafa Kemal Paşa bir şey söylemiyor, sadece dinliyordu. Ve nihayet şöyle dedi:

"Yozgat yöresindeki isyanın mahiyeti ve önemi ne olursa olsun, himmetinize çok ihtiyacı var demektir. Bu zahmeti de kabul buyurduğunuza göre, daha önce olduğu gibi beş on gün zarfında bastıracağınıza eminim. Bu tip hareketinizin devam süresince İzmir milli cephemizin nezaret ve teftişi görevini Fevzi Paşa hazretlerinin sorumluluğuna vermemiz ve lütfen bunu üzerine almaları pek uygun olur kanaatındayım. Fevzi Paşa hazretlerinin zeka ve iktidarından, nüfuz-u nazar ve liyakatlerinden siz de emin olabilirsiniz.

Ve inşallah cephede Yunanlıların lehinde yeni bir gelişme olmadan başarıya dönersizin de, ondan sonraki bütün çabalarımız elbirliğiyle Yunan ordusuna karşı boy ölçüşmemiz keyfiyeti olacaktır.

Evet, bugün ve geçmişe ait eylemsizliğimizi hedef tutan şikayetinizde hakkınız yok değildir. Çünkü kendileri ile iş görmeye çalıştığmız arkadaşlar ve Millet Meclisi üyelerinin çoğunlukla ne derecelere kadar tereddütkar, müşkülpesent, hatta bir kısmının fesatçılıkla malul olduğuna vakıf değilsiniz. Millet Meclisi üyelerinin arasında kalben İstanbul Hükümeti'ne taraftar ve olumsuz bir siyaset takep eden halifeye bağlı kimseler de vardır.

Vatansız ve bağımlı Hilafet makamının manasızlığını kavramaktan aciz kimseler, eski ve alelade zamanlara ait kanunlar dışında hareket edilmemelidir diyorlar. Hatta çoktan beri zorunlu gördüğümüz Vatana İhanet Kanunu'nu kabul ettirinceye kadar göbeğimiz çatladı. Bereket versin ki, aynı kanunlara temas eyleyen, süratli bastırmalarımız ve hayırlı sonuçlarının tesiri altında söz konusu kanunu nihayet ve henüz kabul ettirebildik.

Karşı taraf da bütün varlığıyla ve her vasıtaya başvurarak, meşru savunmamızı içerden ve dışardan felce uğratmak için en kötü ihanetleri yapıyorlar. Son fetvaları ile ve fesat hareketleriyle şimdiye kadar az çok teşkil ettiğimiz kuvvetleri dağıttılar. Faaliyetimizi sekteye uğrattılar. onun için sizin kuvvetlerinizi cepheden ayırmaya mecbur ettiler. Dış düşmanların iç durumumuza çok önem verdikleri meydandadır. Zaten bu pek doğal değil miydi? Birliğimizin temini, bütün başarımızın esasını teşkile biricik çare olacak ve içerde en ufak bir uygunsuzluk, bizi daima gayeden uzaklaştıracaktır. Bundan da fesatçılar ümide düşecektir."

Mustafa Kemal Paşa sözlerini böylece bitirdikten sonra Fevzi Paşa konuştu, kendisine önerilen yeni ve geçici görev teklifini kabul ettiğini söyledi."

Çerkes Ethem, aynı görüşme ve dönemin koşullarıyla ilgili olarak Mustafa Kemal'in Nutuk'unda  söylediklerine, anılarında cevap veriyor.

"Şimdi buracıkta bir duruş yapalım: Şu bahsettiğimiz zor şartlar içinde bu şekilde acizlerini gösteren Mustafa Kemal Paşa, nutkunda o zamanlardan bahsederken şöyle diyor:

"İsyanların müthiş olan ve aylarca devam eden boğucu dalgaları, Ankara'daki karargahımızın duvarlarına çarpıyordu. Bu ihtilal hareketlerini söndürek için, dört aydan fazla kan ve ateş içinde çırpındık. Vatana İhanet Kanunu'nu ortaya koyduk. Komutanlarımıza yetkiler verdik. İstiklal Mahkemelerini ihdas ve teşkil ettik. Nihayet istiklal Mahkemeleri isyanların bastırılmasında büyük hizmetler görmüştü."

Buna yanıtım İstiklal Mahkemeleri'nin tesis tarihi ve  teşkilinin ihtilallerden sonra olduğudur. İhanet-i Vataniye Kanunu'nun Meclis tarafından kabul tarihi ise bellidir. Bir de o nutukta "Yeşil Ordu"dan bahsediyor. Ve biz kardeşler hakkında şöyle diyor:

"Yeşil Ordu teşkilatını memlekete ve gayeye yararlı olur düşüncesiyle beraber teşkil etmiştik. Fakat bu teşkilatı Ethem ve kardeşleri yavaş yavaş nüfuzları altına aldılar. Bu nedenle Yeşil Ordu teşkilatının dağıtılmasına mecburiyet hasıl oldu. Bununla beraber Ethem ve kardeşleri bu teşkilatı yine bir hafiye teşkilatı şeklinde beslediler ve genişlettiler."

Bu namda Kuva-yı Milliye'nin başından sonuna kadar, herhangi bir safhası arasında bu nam e isimde, resmi, özel, gizli, açık bir teşkilat ve teşekkülün kaydına ve izine rastlanmaz.

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları ile buluşmamıza gelelim: Benim Yozgat isyanını bastırmayı kabul edişim kendilerini pek sevindirmişti. Bu karar sonucu olarak Eskişehir'deki ceza birliklerinin hemen özel trenlerle ankara'ya sevkedilmeleri hakkında İsmet Bey'in kaleme aldığı telgrafı oracıkta imzaladım. Bu telgraf hemen telgrafhaneye gönderildi. Milli Savunma Bakanı Fezvi Paşa da derhal Salihli'ye hareket edeceğini söyledi ve cepheleri teştif ettikten sonra alacağı bilgileri telgrafla bana bildireceğini vaadetti.

Gizli toplantımız bittikten sonra, odaya ilk olarak Halide Hanım girdi. İsmet Bey ile kardeşim Tefik Bey, haritaya bakmak üzere yandaki odaya geçmişlerdi. Fevzi Paşa da hareket hazırlığı yapmak için ayrılmıştı. Ben, Mustafa Kemal Paşa ve Halide Edip Hanım odada yalnız kalmıştık Halide Hanım ile ilk defa tanışıyordum. Evet, hatırımdaydı, İstanbul'da ve en uğursuz zamanlarda Anadolu'da ve ilkel halde bulunan vatanperver harekatımızı teşci amacıyla Sultanahmet meydanındaki mitinge öncülük etmiş olduğunu duymuştum ki, o zamandan beri kendisine karşı gıyaben hürmet beslemekteydim. Bu hürmetin Ankara'yı ziyaret ve kendisiyel konuştuktan sonra daha çok artmıştı. Bunun da denedi, ankara'da bulduğum moralsizliğe rağmen, o moralini sarsmamış, gelecekten emin bir halde idi. Eskişehir'deki kuvvetlerimin Ankara'ya sevki hakkındaki telgrafnameyi imzaladığımda Mustafa Kemal Paşa ile Albay İsmet Bey'in yüzlerindeki sevinci gördüğüm zaman kendi kendime hayret etmiştim. Sonradan öğrendiğime göre İsmet Bey kardeşim Tevfik Bey'e bir ara, "Tevfik, kardeşini Yozgat meselesi hakkında ikna etmezsen işte bavullarınız" demiş. Hatta bu hayret nedeniyle onlardan taşan sevinçler karşısında kendi kendime düşünüyordum ki, acaba ben bu zevatı müzakere sırasında kabalığımla fazla mı ürkütmüştüm diye bir an düşünmekten kendimi alamamıştım. Bugün geçmişe ait onları eylemsizlikle itham şeklindeki serzenişim, ne kendinden güçsüze acıma ve ne de hakaret kasdıyla değildi."


Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.