Son dakika

Dolmabahçe görüşmesi

2007.05.04

Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt Dolmabahçe Sarayı'nda bir araya geldi. İkili arasında, daha sonra Erdoğan'ın "Benimle mezara kadar gidecek" dediği açıklanmayan konular görüşüldü. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Darbeleri Araştırma Komisyonu'na görüşme hakkında "Haftalık, olağan ve sıradan bir görüşme" dedi.

Dolmabahçe görüşmelerinden kısa bir süre önce 27 Nisan bildirisini bizzat kaleme alarak Genelkurmay sitesinden yayınlayan Yaşar Büyükanıt, Darbeleri Araştırma Komisyonu'na Dolmabahçe görüşmeleriyle ilgili olarak eşinin yaptığı harcamalar üzerinden şantaja maruz kaldığı yolunda gazetelerde çıkan yazıların kendisini kızdırdığını anlattı. Büyükanıt şunları söyledi:  "27 Nisan hemen Dolmabahçe görüşmeleriyle özdeşleştiriliyor. Bu bana göre çok yanlış bir yaklaşım. Bakın, bir kere Genelkurmay Başbakanlığa bağlıdır, amiri Başbakandır. Cumhurbaşkanı baş komutandır ama Başbakan amiridir Genelkurmayın. İhtiyaç duydukça bir araya gelip görüşürler. Bu çok doğaldır. Devlet mekanizmasının çalışması böyledir ama her görüşmeden sonra Başbakan tabii siyasetin, hükümeti yöneten bir kişi olarak istediği zaman zaten açıklama yapar. Onu tartışma dışı tutuyorum. Ben askerler olarak söylüyorum. Bakın, ben korgeneralken Genelkurmay Harekat Başkanıydım, asli görevim; Sayın Mesut Yılmaz'ın da güvenlik danışmanıydım. Kendisiyle sık sık görüşüyordum. Hiçbir görüşmeden sonra çıkıp da basına açıklama yapmıyorduk çünkü basına açıklama yapılmayacak konuları da görüşüyorsunuz. Mesut Yılmaz hükümetinden sonra gene korgeneraldim, bu kez gene Harekat Başkanıydım, bu kez rahmetli Sayın Ecevit'in güvenlik danışmanı görevini verdiler, ikinci görevli olarak. Bu görevi korgeneralliğim bölümünde yaptım. 2000 yılında orgeneralliğe atandım. Yine rahmetli Ecevit'in güvenlik danışmanlığını yapmaya devam ettim. Bu görüşmelerimiz esnasında birçok hassas konuları da görüştük ama benim asli görevim güvenlikti. Siyaset bizim görüşmelerimizde, ne Sayım Mesut Yılmaz'la ne rahmetli Ecevit arasında siyasi hiçbir konuşma yapılmadı, yapılmazdı. (....) Dolmabahçe görüşmesi de bu görüşmelerden bir tanesidir. Mayıs 2007'de bu görüşme gerçekleştirildi. Tesadüfen ben İstanbul'daydım. Sayın Başbakan da İstanbul'daydı. Telefonla görüştük "Zaman nasıl uygunsa gelin görüşelim." dedi. Başbakana benim diyeceğim şey "Geliyorum" demektir, başka bir cevap verecek halim yok. Böyle bir görüşmeydi.

Devlet sırrı mı? Ben açık söyleyeyim, Devlet sırrıdır veya değildir diye bir şey söyleyemem, böyle bir değerlendirme yapamam ama bunun içinde hassas konular görüşülmüştür, bazı şeyleri Sayın Başbakan ifade etmiştir, ben ifade etmişimdir. Bunlar olmuştur, bu gayet doğal. Yani iki saat süreyle başka ne konuşacağız? Biri asker, biri başbakan. Tabi ki başta güvenlik onuları olmak üzere bazı şeylere görüşmüşüzdür ama bunu başka taraflara çekenler oldu. İşin çirkin yanı budur. Beni şahsen üzen yanı da budur. Neden? Öyle şeyler oldu ki bazı köşe yazarlarıyla mahkemelik oldum. Biz verdik mahkemeye çünkü eşimi de kattılar işin içine, eşimi katmasalar bir köşe yazarını tazminata mahkum etmek için mahkemeye vermek aklımın köşesinden geçmemiştir, kimse hakkında da böyle bir şey yapmamışımdır. Gerek kuvvet komutanlığım gerek Genelkurmay Başkanlığım zamanında hiç aklımdan geçmemiştir ama siz kalkar da bir köşe yazarı veya X yazarı olarak derseniz ki: "Dolmabahçe'de pazarlık yapıldı, Yaşar Paşa'nın önüne dosya atıldı, eşinin yaptığı harcamalarla ilgili" Ben de ondan sonra tabiri caizze -amiyane tabir afedersiniz- sesimi kesmişim.

Ya, zaten mayıs ayı, benim görev süremin sonuna geliyorum yani Genelkurmay Başkanı haftada bir tane, ayda bir tane bildiri mi yayınlayacak? Yani böyle bir şey olmaz. Kamuoyunu aydınlatmak için bir şey söylenecekse Genelkurmay ilgili mekanizmalar vasıtasıyla bu düşüncelerini dile getirir. (....) Ama tehdit ve bunun içine eşimi de karıştırmaları beni açıkça çileden çıkardı. Eğer eşimden söz edilmeseydi, benim aklıma gelip de kimseyi mahkemeye vermek aklımın köşesinden bile geçmezdi. Ama eşimi koruma sorumluluğum var benim, eşiyim onun ben, hayat arkadaşıyım. Dolayısıyla Dolmabahçe konuşmalır sırdır, sır değildir; ben bunları kesinlikle kabul etmiyorum."

Abdullah Öcalan, PKK 10. Kongre belgeleri arasında yer alan "Yeni Savunma" başlıklı metinde, bu görüşmenin Atabeyler Çetesi operasyonu sırasında ele geçirilen ve Erdoğan'ın evinin krokisini de içeren belgelerle ilişkili olduğunu ileri sürüyor. Görüşmenin ardından Erdoğan'ın Kürt sorunu hakkındaki yaklaşımlarının tamamını terkettiğine işaret eden Öcalan, "Ergenekonla ilgili Atabeyler Çetesinin başı bir yüzbaşıydı. Atabeyler Çetesi baskınında Erdoğan'ın evinin krokisi de çıkmıştı. Daha sonra darbe tartışmaları da gündeme geldi. Erdoğan bunların gücünü anladı, korktu ve teslim oldu; kendi partisinin onayı olmadan, 4 Mayıs'ta Genelkurmay Başkanıyla Dolmabahçe'de anlaştı. Dolmabahçe kriterleri oluştu. Genelkurmay da başbakanla uzlaştı. İki kesim uzlaşınca CHP ve MHP şapa geldi.

Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı'nın bu anlaşmasının Kürtler için anlamı şudur: Erdoğan daha fazla bu Ergenekon üzerine, bu çetelerin üzerine gitmeyecek; buna karşılık o çeteler de kanun çerçevesine alınacak, kanun dışı eylem yapmayacak. Genelkurmay da Kürtlerin üzerine, PKK'nin üzerine her türlü silahla gidecek. Bu anlaşmadan sonra Erdoğan, Kürtlere ilişkin söylediği bütün sözlerini geri almış oldu. Bütün bunlarla yeni bir döneme girildiğini anlamak lazım. ABD de bu anlaşmaya izin verdi. O tarihten sonra da Kürtlere ve PKK'ye karşı her türlü yönelim, hava ve kara operasyonları yapıldı. Kürtler bunu böyle anlamalı. Ergenekon'a da yeni bir şekil veriyorlar.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.